Küçük Deri Lezyonlarının Çıkartılması | Prof. Dr. Halil İbrahim Canter

Küçük Deri Lezyonlarının Çıkartılması

Vücudun çeşitli yerlerinde kanser olmamalarına rağmen deri kanserlerine zemin hazırlamaları veya takibi uygun olmayıp alınması gereken pek çok deri lezyonu mevcuttur. Dermatoloji bölümlerince alınması talebi ile bu hastalar Plastik Cerrahiye yönlendirilirler. Bu tip lezyonların cerrahi olarak alınmasındaki en önemli avantaj alınan dokuya patolojik (mikroskobik) inceleme yapılarak doku tanısı konulabilmesidir. Ayrıca cerrahi olarak alınan lezyonların izleri vücut çizgilerine (ör. Yüzdeki yaşlanma çizgilerine) paralel kalacak şekilde planlandığından izler iyileşme sürecini takiben göze batmayacak şekilde kalır.


Toplumda ‘‘Bıçak değer ise kanser olur.’’ Şeklinde bir inanış vardır. Oysa ki lezyonlar alınırken lezyon ile planlanan kesi yeri arasında her zaman bir güvenlik sınırı (sağlan deri) bırakılarak lezyon çıkartılır. Yani lezyona bıçak zaten değmez. Ayrıca bir lezyon alındığı için kanser olmaz. Alınmadan önce ya kanserdir ya da değildir. Alınan lezyon cilt kanseri ise alındığı için kanser olmamıştır, zaten öyledir. Sadece alındıktan sonra tıbbi olarak adı konulmuştur ki bu da doğru tedavinin yapılabilmesi için iyi bir şeydir.

 

Cildin biyopsi yapılması gereken ya da alınması gereken pek çok lezyonu olsa da klinikte bunlardan en sık karcımıza çıkanlar nevüsler (benler), cilt altı kistler ve lipomlardır.

 

Nevüs kelimesi Latincede nokta (spot) anlamına gelir. Nevüs kelimesi ile genellikle melanositik nevüs ifade edilir. Anne karnında gelişme döneminde sinir hücrelerinin de geliştiği yapılardan köken alan hücrelerin bir göç ederek dermo-epidermal birleşimin epidermal tarafına yerleşirler. Bu hücreler melanin pigmenti üreterek derinin rengini verirler ve deriyi ultraviyaole hasarından korurlar. Bu hücrelerin çoğalarak vücutta oluşturdukları pigmente lezyonlara melanositik nevüs (ben) adı verilir. Benler derinin tabakaları arasında yerleştikleri bölgeye göre junctional (epidermis dermis arası yerleşimli) nevüs, intradermal (dermişin derin tabakalarında yerleşimli) nevüs ve junctional (ikisinin arası yerleşimli) nevüs oalrak üçe ayrılır. Bundan başka nevüsler ortaya çıkışına göre konjenital veya edinsel olarak da sınıflandırılırlar.


Konjenital dev kıllı nevüsler olarak adlandırılan doğumsal benler vardır. Bunlar genelde bebeğin avuç içinden daha büyük olan, koyu renkli ve üzerinde kıl olan benlerdir. Vücudun her yerinde görülmekle birlikte genellikle baş ve kalça bölgesinde ortaya çıkar. Tüm hayat boyunca % 5-20 oranında malign değişiklik gösterme riski taşır. Bu nedenle çıkarılmaları önerilir.


Edinsel melanositik nevüsler tipik olarak hayatın 6-12 inci aylarında ortaya çıkar. Genellikle çapları 5 mm den küçüktür. 40’lı yaşlara doğru sayıları artar ve sonra gerileme göstermeye başlarlar. Sayıları ne kadar fazla ise kansere dönüşme riski de o kadar fazladır.


Displastik veya atipik nevus ergenli döneminde ortaya çıkar. Normal nevüslerden daha büyüktür. Düzensiz sınırları ve homojen olmayan pigmentasyonu vardır. Vücudun kapalı bölgelerinde daha sık rastlanırlar. Malign melanoma dönüşme riski oldukça fazladır.

 

Derinin en sık görülen kistleri pilosebase foliküllerin tıkanması sonucu veya travmatik olarak epidermal hücrelerin dermis içine yer değiştirmesi sonucu oluşan epitelyal kistler ile saçlı deride saç folikülünün dış kök kılıfından köken alan pilar kistlerdir. Her iki kistin de tedavisi bütün epidermal kalıntıyı alacak şekilde kist duvarının çıkartıldığı total eksizyondur.

 

Cilt altında yumuşak kitleler olarak ele gelen lipomlar yağ dokusu veya yağ hücrelerinden gelişir. Her hangi bir yaşta ve vücudun her yerinde görülebilir. Gövde kol ve bacakta daha sıktır. Yumuşak yalancı kapsüllü, etraf dokulara yapışıklık göstermeyen açık renkli sarı, kirli sarı renkte kitlelerdir. Genellikle ağrısız ve yavaş büyüme seyirli kitlelerdir. Çoğunlukla deri altı yağ dokusu içinde yerleşim gösterirler, ancak bazen adale içi gibi değişik yerlere de yerleşirler. Asla kötü huylu bir tümöre dönüşmeler ancak büyümeye devam ederek çevredeki dokularda (özellikle sinirlere bası yapmaya başladıklarında) ağrıya sebebiyet verebilirler. Bu sebeple uygun bir zamanda alınmalarında fayda vardır.

 

Bu lezyonların haricinde deri, deri ekleri (ter bezleri, yağ bezleri gibi) veya cilt altı diğer dokulardan (ör. kas, sinir, kemik, damar gibi) köken alan veya virüsler veya ultraviyole ışıma gibi dış etkenlerin sebep olduğu sebep olduğu pek çok deri lezyonu vardır. Bunların tanınması ve takibi ayrı bir uzmanlık alanı (Dermatoloji–Deri Hastalıkları) olsa da biyopsi yapılması önerilen her lezyonun mutlaka Plastik Cerrah tarafından alınması ve alınan her dokunun mikroskobik incelme için mutlaka Patolojiye gönderilmesi gerektiği unutulmaması gereken bir husustur.